Ekokırım suçu yasaya girsin

Nazlı Şentürk

Çevreye ve ekosisteme geri döndürülemeyecek şekilde zarar verme olarak tanımlanan ‘ekokırım suçu’nun önlenebilmesi amacıyla ‘Yurttaş Ekokırım Yasasını Yapıyor’ kampanyası başlatıldı. Avukat Arif Alı Cangı, “Ekokırım meselesinin tartışılmasıyla birlikte, ülkemizde pek çok çevre sorununun da önüne geçileceğini düşünüyorum” diye konuştu.

Sivil toplum örgütlenmesi olan İklim Adaleti Koalisyonu bünyesinde başlatılan “Yurttaş Ekokırım Yasasını Yapıyor” kampanyası ile ekokırım suçlarının önlenebileceği öngörülüyor. Kampanya bağlamında, yurttaşlar dilekçe hakkını kullanarak, imzaladıkları metinleri toplu halde 30 Nisan 2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkalığı’na verecek. Meclise giren adaylardan da bu teklifi yasalaştırmaları istenecek. Bu sayede, ekokırım suçu toplumun ve siyasetin gündemine getirilerek yasalaşması için toplumsal baskı oluşturulmuş ve ilk kez yurttaşın yasama faaliyetine katılması deneyimlenmiş olacak.

63d669324562c

Ağır bir suç

Çevreci Avukat Arif Ali Cangı, ekokırım suçunun ağır bir suç olduğınu belirterek ve bazı ekokırım suçu örneklerinden bahsederek, “Ekokırım suçu, bildiğimiz çevre suçlarının çok daha ağır şeklini oluşturuyor. Ekosistemin kısa vadede geri dönüşü olmayacak şekilde yok olması, bozulması sonucunu doğuran eylemler olarak tanımlayabiliriz. Ekokırım suçuna örnek olarak, Aliağa’daki çevreyi kirleten endüstri tesislerini gösterebiliriz. Çünkü yarattığı olumsuz etki sadece Aliağa ile sınırlı değil, tüm yerküreyi etkileyen bir kirlilik yaratması söz konusu. Marmara’daki müsilaj sorunu, Muğla Akbelen ormanında kömür maden ocağı açılması gibi olaylar, tamamen ekosistemi ortadan kaldıracak sorunlar. Dolayısıyla tüm bunlar, ekokırım suçu oluşturuyor. Şu ana kadar, dünyada yapılan ve bizim yaptığımız tanımlamalara uygun birkaç örnek olarak bunları söyleyebiliriz. Burada önemli olan; ekolojide, yaşam alanlarında geniş bir alanı kapsaması lazım. Uzun vadeye yayılan bir yıkıma yol açması lazım, yani kısa vadede telafisi olanaksız zararlar ortaya çıkaracak olması gerekiyor. İnsanla birlikte, diğer canlıların hayatını tehlikeye atan, ölüme yol açan sonuçlarının olması gerekli. Doğanın, yaşamın, ekosistemin öldürülmesi gibi ağır bir suçtur bu” açıklamasında bulundu.

63d6695769945

Doğanın sahibi değiliz

Cangı, insanların doğanın sahibi gibi davranmasını eleştirerek, “Ülkemizde ceza suçları var ama çevre suçlarına ilişkin düzenleme tam olarak uygulanamadığı için ortaya çıkan sorunları hep abartılı olarak yaşıyoruz. Dünyada bir iklim krizi var, salgın hastalıklar var, olağanüstü hava olayları var. Bunların hepsinin bir sebebi var aslında. Birtakım insan faaliyetlerinden kaynaklı sorunlar yaşıyoruz. Bu faaliyetler tabii ki soyut değil. İnsanın ürettiği politikalar ile ortaya çıkan bir sömürü düzeni mevcut. Doğanın sömürülmesi, doğanın bir ham madde kaynağı olarak görülmesi, müşterek varlıkların ticari bir metaya dönüşmesi sonucunda bu noktaya gelmiş durumdayız. Sanki doğanın parçası değil sahibiyiz. Böyle olmadığını da aslında yaşayarak öğrenmiş durumdayız” şeklinde konuştu.

Yurttaştan yurttaşa 

“Yurttaş Ekokırım Yasasını Yapıyor” kampanyası hakkında bilgi veren Cangı, “Yeni bir ekolojik yaşamı inşa etmek zorundayız. Yoksa bir süre sonra, insan türünün yok olmasına yol açacak bir kıyametle karşılaşma riskimiz var. Bugün, dünyada yapılan araştırmalarda 1 milyona yakın bir türün yok olmasından bahsediliyor. Bu durum, yavaş yavaş sıranın insana geldiğini gösteriyor. İnsan merkezli değil doğa merkezli düşünmek zorundayız. Ekokırım suçunun ceza yasasında yer almasının, bu kötü gidişin ceza yaptırımıyla önlenmesini sağlayabileceğine katkısının olacağını düşünüyoruz. Ağır bir yaptırım öngörmemizin nedeni, ekosistemde meydana gelen tahribatın geri dönüşü yok çoğu zaman. Önleyici olması için ceza miktarını çok ağır tuttuk. Mesele, birilerinin ömür boyu hapiste kalması değil, ekokırım suçunun önlenmesidir. Amacımız budur. Bizim bu çalışmamız, dünyadaki ekokırım çalışmalarına paralel olarak yürüyen bir çalışma. ‘Neden Türk Ceza Kanunu’nda böyle bir ceza olmasın?’ düşüncesi ile yola çıktık. Yola çıkışımız da, başka türlü olsun istedik. Mecliste milletvekillerinin yasa teklifi vermesiyle olmasın, bunun bir toplumsal baskıyla, toplumsal taleple yerine getirilmesini sağlayalım istedik. Yurttaşın dilekçe hakkını kullanarak, yasa teklifi vermesinin yolunu açalım dedik ve böyle bir çalışma başladı. Yurttaştan yurttaşa bir çalışma bu. Vekilleri aracılığıyla değil, doğrudan kendisinin talepte bulunması söz konusu. Bu çalışmayı, yurttaşın kendi kaderini tayin etmesi, geleceğe ilişkin söz sahibi olması, yasama faaliyetine katılması olarak görmek gerekiyor. Eğer bunu tüm toplum kesimlerine yayabilirsek ekokırım meselesinin tartışılmasıyla birlikte ülkemizde pek çok çevre sorununun da önüne geçileceğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

Kampanyaya ilgi çok fazla

Kampanyanın iyi bir örnek teşkil edeceğini söyleyen Cangı, “Ülkemizde, yurttaşın yasa teklifi vermesi gibi bir uygulama yok ama dilekçe verme hakkı var. Dilekçenin yasa teklifi şeklinde verilmesine engel bir durum yok. Belki bu çalışma sonunda, yeni anayasa çalışmalarında yurttaşın doğrudan yasa teklifi vermesine ilişkin düzenleme yapılacak. Bunun önünü açmış olacağız belki de. Olayın toplumsallaşması ve siyasallaşması açısından iyi bir örnek olacağını düşünüyoruz. Bu kampanya, tüm Türkiye’ye yayılıyor. 30 Nisan’a kadar toplanan imzalar, seçim tarihlerine göre meclis başkanlığına verilecek. Meclise giren milletvekillerine de ‘biz teklifimizi yurttaş olarak verdik, yasalaştırın’ teklifinde bulunulacak. Seçim çalışmalarının bir parçası haline gelecek. Kampanyaya ilgi çok fazla, siyasi partilerden de ilgi gösterilmeye başlandı” dedi.